Exhilaro Rpg
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Dükkan Sahibi Alımları

Aşağa gitmek 
5 posters
YazarMesaj
Lilith London Bennet
Okul Müdiresi & Tılsım Profesörü & Slytherin Bina Sorumlusu
Okul Müdiresi & Tılsım Profesörü & Slytherin Bina Sorumlusu
Lilith London Bennet


Kan Durumu : Safkan.
Uyruk : Amerikan.
Mesaj Sayısı : 34
Kayıt tarihi : 25/04/10

Dükkan Sahibi Alımları Empty
MesajKonu: Dükkan Sahibi Alımları   Dükkan Sahibi Alımları Icon_minitimeSalı Mayıs 11, 2010 8:49 pm

Dükkan Sahibi olmak isteyen üyelerimizin aşağıdaki formu eksiksiz doldurmaları gerekmektedir.
Dükkan Sahibi kadrosu için lütfen Meslek Kadrosu adlı başlığa bakınız.

Kod:
Ad ve Soyad:
İstenilen Dükkan:
Yaş:
Örnek Rol Oyunu:
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://exhilaro.hareketforum.net
Beatrice O'Bryne
Zonko'nun Şaka Dükkanı Sahibesi
Zonko'nun Şaka Dükkanı Sahibesi
Beatrice O'Bryne


Aslan Yaş : 31
Kan Durumu : Safkan.
Uyruk : Rus.
Mesaj Sayısı : 12
Kayıt tarihi : 15/05/10

Dükkan Sahibi Alımları Empty
MesajKonu: Geri: Dükkan Sahibi Alımları   Dükkan Sahibi Alımları Icon_minitimeC.tesi Mayıs 15, 2010 12:33 pm

Ad ve Soyad: Beatrice O'Bryne.
İstenilen Dükkan: Zonko'nun Şaka Dükkanı.
Yaş: Rp yaşı 25. / yaş 17.
Örnek Rol Oyunu: Ölüm tüm ihtişamıyla karşımda duruyordu. Ağaçlardan dökülen yapraklar, toprağı hüzünle sarıp sarmalamıştı. Ve muhteşem ışık karanlıkta parladı. Ve karanlık bunu anlamadı.
Derin derin uyuyacaktım, evet, ama ancak çok sonra. Şimdiyse korkutucu varlıklarla dolu, sisli, puslu rüya gibi bir harikalar diyarına götürülüyordum.
Hemen derin bir uykuya dalacağımı sanıyordum, ama yaralı ruhum nefret, acı ve kinle şişmiş, ağzım sanki ölümü yemişim gibi bir tatla dolu, gözlerimi karanlığa dikmiş yatıyordum.
Sonunda uyku geldi, bütün derinliği ve tatlılığıyla. Beni gergin tutan sinirler çözüldü ve rüyasız bir karanlığın içine daldım.
Uyumanın, güç toparlamanın dışındaki her şeyin önemini yitirdiği o tatlı anın bilincindeydim; rüyalardan henüz korkmadığım anın.
Bir sesle irkildim. Sanki karanlığın tülü üzerimden kaldırılmıştı. Anında uyanmıştım. Daha gözlerimi açmadan elim asamdaydı. Sırtım ağacın gövdesine dayalı, yüzüm ormana dönük, nereden geldiği belli olmayan bir ışıkta yatıyordum.
Serin, taze havanın boynuma ve yanağıma dokunuşunu hissettim. Asamı sıkıca kavrayıp dinledim ve bekledim.
Gözlerimi odaklayamadım. Karanlık birden bire her şeyi örttü ve bu karanlığın içinden, saçları yüzüme düşen, üzerime eğilen bir siluet, yüzüme bakan bir erkek silueti belirdi önümde. Bu meleğimsi yüzü nerede görsem tanırdım.
Matthew’du. Eski sevgilim.
Yüzü benimkinden en fazla iki üç santimetre uzaklıktaydı. Serin ve yumuşak eli, insanüstü bir kuvvetle asamı tutan elimin üzerine kapandı. Kirpikleriyle yanağıma dokunarak, alnımı öptü.
‘’ Köpekbalığı suratlı ucube… ‘’ diye lanetledim onu.
‘’ Olanları kontrol edemedim, Daphne. ‘’ sesi yalvarır gibi ama şerefli, meraklı ve etkileyici bir güçle çıkıyordu, hal bu ki zayıf bir sesti, tonu çok gençti.
‘’ Seni gördüm. ‘’ dedim. Şiddetle kurtulmaya çalışıyordum. Ama eli beni kuvvetle tutuyordu ve sol kolumu altımdan çekip çıkarmaya çalıştığımda, bileğimi yakalayıp oradan da tuttu.
İşte, daha önceden içime çektiğim olağanüstü kokuyu yine duyuyor ve saçlarının yüzüme, boynuma dokunuşu içimden utanmaz ürpertilerin yükselmesine sebep oluyordu.
Başımı çevirmeye çalıştım fakat o, dudaklarını yanağıma yumuşakça, hatta neredeyse saygıyla dokundurdu.
Boylu boyunca benimkinin üstünde yatan vücudunu hissedebiliyordum. Kalbi, benim kalbime dokunuyordu. Beni aşağılayan ve içimdekini ateşleyen ürpertilerden hareket edemez olmuştum.
‘’ Benden uzak dur, pislik.’’ Diye fısıldadım. Korkmuyordum, öfkeden kudurmuştum, ama yavaş yavaş, omuzlarımdan başlayıp sırtımdan ve oradan da bacaklarıma yayılan, içimi parçalayan heyecan fırtınasını durduramıyordum.
Gözleri parıldıyordu. Gözkapaklarının titrediğini hissedebiliyor ama göremiyordum.
Porselene benzetmiş olduğum teninin bana deyince bir tüy kadar yumuşak olduğunu fark ettim. Ah, her tarafıyla tatlı ve sihirli maddelerle yapılmış bir bebek gibiydi. Ete ve kana özgü o yumuşaklıktan çok daha yumuşak, yine de ikisine özgü bir ateşle dolu. Bileklerimi tutarken aynı zamanda okşayan serin parmaklarının içinden nabzıyla beraber sıcaklık yayıyordu.
Bütün bu çılgınlığın ortasında, kendi karşı konulmaz arzumu kullanıp beni çaresiz bıraktığına dair bir fikir oluştu kafamda. Yüzümü ateş basmıştı. Bedenim ona hem karşı koymak hem de dokunabilmek için savaşıyordu, evet sarılmak ama yine de savaşmak.
Arzumdan kuvvet alıyordu. Bunu saklayamazdım. Ondan nefret ediyordum.
‘’ Neden? Ne için? ‘’ dedim, kendimi ondan çekerek. Kafasını kaldırdığında saçları yüzünün iki yanından üstüme dökülerek beni adeta bir koku denizinde boğdu. Bu doğaüstü zevk nefesimi kesmişti.
‘’ Kalk üzerimden ve cehenneme geri dön. Bana gösterdiğin bu merhametin anlamı ne? Bunları bana neden yapıyorsun? ‘’
Gözlerimden süzülen bir damla yaş onun yüzüyle buluştuğunda, endişeli bir şekilde bana baktığından emindim.
‘’ Bilmiyorum. ‘’ diye cevapladı zeki ve titrek sesiyle ‘’ Belki sadece ölmeni istemediğim içindir. Şuna bir bak, burası tahmin edemeyeceğin tehlikelerle dolu. ‘’ dedi göğsüme nefesini vererek. Kelimeler hızlanmış gibi ardı ardına geliyordu.
‘’ Belki fazlası da var. Olan her şeyi unut, hepsi kâbusmuş gibi, hiçbiri olmamış gibi unut; içindeki öfkeyi terk et. ‘’
‘’ Kes! Çirkin yalanlarını duymak istemiyorum.’’ Dedim kendimi tutamadan. ‘’ Öyle yapacağımı mı sanıyorsun? ‘’ dedim.
Başı önüne düştü. Saçlarında yüzüyordum. Serbest kalmak için çabaladım, ama boşuna. İmkânsız bir güce karşı koyamazdım.
Bir anda her şey karardı ve tarif edilemez bir yumuşaklık kapladı bedenimi. Ve sonra aklımı alıp götüren bir mutluluk seli…
Sanki çiçeklerle dolu, hafif rüzgârlı bir çayırın ortasına düşmüş gibiydim, bu yerden ve bütün acılardan çok uzakta. Nefes almasına izin verdim, dudaklarımı onunkilerden ayırarak.
Gözlerimi açtığımda o da yanıma uzanmıştı sessizce; ezilmiş yapraklar ve şikâyet etmeyen çiçeklerin üzerine düşmüş, dağınık saçlarıyla her şeyim. Ve birden nasıl bir oyunun içinde olduğumu anladım.
‘’ Seni yok edeceğim.‘’ dedim. ‘’ Yemin ederim yapacağım bunu. Seni cehennemin ağzına kadar kovalamak zorunda kalsam da…‘’
Elimi tuttu. Ondan kurtulmak için öyle uğraştım ki elim onun eline değdiğinde yanıyordu. Başımı yukarı kaldırıp meleğimsi yüzüne baktığımdaysa bambaşka duygularla titredim.
Bana sevgiyle bakarken gözlerinden yansıyan sessiz anlam, sanki bütün elementlerin çılgınca karışması gibiydi.
Aklımı toplamaya çalıştım. Hayır, hayır, tatlı rüyalara dalmak yok. Karmaşık duygularım beni deli ediyordu. Sonunda acı dolu bir çığlık attım.
‘’ Şşş. Sus. ‘’ dedi üzgünce. ‘’ Öyle güzel ve öyle cesursun ki. ‘’
‘’ Bunları duymak istemiyorum. ‘’
‘’ Şşş ‘’ dedi tekrar, ‘’ Bütün ölüleri ayağa kaldıracaksın. Bu neye yarayacak ki? ‘’ Sesi ne kadar da hüzünlü, içten ve ikna edici geliyordu. Sadece sesi bile, bir perdenin arkasından beni rahatlıkla kandırabilecek bir sesti.
Onun samimi, kocaman ve yumuşak gözlerini daha net görebilmem için biraz geri çekildi. Bir şaheserdi adeta. Öyle bir güzellik ki hedefine ulaşmak için ne sihre ne de bir iksire ihtiyaç duyardı.
‘’ Evet ‘’ diye itiraf etti, gölgede kalmış gözleriyle yüzümü süzerken, ‘’ sende öyle bir güzellik görüyorum ki kalbimi sızlatıyor. ‘’ dedi.
Mücadele ettim. Cevap verecek değildim. Bu gizemli cehennem ateşini besleyecek değildim. Gözlerimi açıp kapayıncaya kadar yanıma geldi. Tanrım, ona bakamıyordum bile. Karşısında eriyip gidebilirdim.
‘’ Sevgilim, buradan bir an önce gitmelisin, güvende olduğun yere. ‘’ Alnıma bir öpücük kondurdu ve…
Gitti.
Sırtüstü yatıyordum ve bileklerim onun ellerinin baskısından ağrıyordu. Gökyüzünü, yattığım yerden neredeyse göremiyordum. Yasak Orman’da yalnızdım. O yoktu. Ve ben kirlenmiştim, tüm bedenim kirlenmişti. Ruhum paramparça olmuştu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://lanetlilertepesi.roleplaylife.net/
Carlie Myracle
Astronomi Profesörü & Gryffindor Bina Sorumlusu
Astronomi Profesörü & Gryffindor Bina Sorumlusu
Carlie Myracle


Rp Sevgilisi : Yok.
Kan Durumu : Safkan
Uyruk : Amerikan.
Mesaj Sayısı : 39
Kayıt tarihi : 14/05/10

Dükkan Sahibi Alımları Empty
MesajKonu: Geri: Dükkan Sahibi Alımları   Dükkan Sahibi Alımları Icon_minitimeC.tesi Mayıs 15, 2010 12:39 pm

Kabul edildi, rütbeniz veriliyor Beatrice.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Francois Fletcher
Daoréx Bar Sahibi
Daoréx Bar Sahibi
Francois Fletcher


Rp Sevgilisi : O.o Scarleet.
Kan Durumu : Safkan.
Uyruk : Fransız
Mesaj Sayısı : 4
Kayıt tarihi : 15/05/10

Dükkan Sahibi Alımları Empty
MesajKonu: Geri: Dükkan Sahibi Alımları   Dükkan Sahibi Alımları Icon_minitimeC.tesi Mayıs 15, 2010 1:15 pm

Ad ve Soyad:Francois Fletcher
İstenilen Dükkan:Daoréx Bar
Yaş:27.
Örnek Rol Oyunu:
*Rp yaptığım diğer bir karakter Chanell Fletcher için yazdığım bir rpg.

Soğuğun tanıdık yüzü, karanlıkla boy ölçüşen gökyüzünden damla olup oluk, oluk akıyordu. Düşünebileceğiniz en iddialı huzursuzlukların yerine bu akşam ki duru kasvet kendimi dingin hissetmememe neden oluyordu. Sivri uçlu, gri şemsiyeyi yıkayan gümüşi damlacıkların ıslak patırtıları birer çift pırlantayla süslenmiş ufak kulaklarıma doğanın eşsiz senfonisini fısıldıyordu. Tıpkı bir deniz gibi dalgalanan ses, toprak kokusunun eşliğinde biraz yürümeye itmişti beni. Mutlu bir gün portresi çoğu kişiye göre, elinde bir birayla plajda güneşlenmek, dert tasa olmadan yan gelip yatmaktı belki de. Ama farklılık gösteren seçimlerim yine ayrılığını ortaya koymuş ve asıl güzelliğin, doğayla havanın birliği olduğuna beni inandırmıştı. Genelde bu zamanlarda kum alan açık güneş ışığının eşliğinde, voleybol oynayan gezginlerle dolu olurdu. Ancak ilkbahara küsmüştü güneş bu gün. En yakın dostu yağmur en olmadık zamanda yanında olmuştu tekrar. Pazar gününün verdiği huzur, ancak yanı sıra eklediği yarın pazartesi sendromu artık benim için vazgeçilmez bir seans gibiydi. Her ne kadar çabucak geçeceğini bilseniz bile, iğne olmaktan korkmak gibi bir şey yani. Sadece benim için değildir elbet. Hemen herkes korkmaz mı haftanın ilk gününden? Haftanın ilk güneşine selam vermeyi es geçip somurtmakla geçirmez mi bütün günü? İtiraf etmekten kaçınmaya gerek yok cevap belli.

Islak plaja doğru ilerledim ve beni kumlarla buluşturacak olan taş merdivenleri bir iki adımda indim. Denizin hafif dalgası, çıkardığı kumdan ayrılış sesleri doğal gelmişti her zaman ki gibi. Plajın dibindeki mütevazı kâffeye kayan gözlerim ilk başta neler olduğunu kavrayamamıştı. Anlamsızca büzülen yüzüm, durumu daha yeni algılamaya başlayan beynime sinyaller gönderdi ve ayaklarıma hâkim olamadan, boğazımda kenetlenen heyecan ve adrenalin karmaşası beni harekete geçirdi. Neler olduğunu anlayabilmek için basit bir planla kâffenin arkasındaki ufak pencerenin olduğu kısma gitmeye karar verdim. Ses çıkarmayacağımı, ya da çıkaracağım sesin bu cırtlak kadın çığlıklarının arasında duyulmayacağını biliyor olsam bile yine de beyaz burunlu ayakkabımla parmak uçlarında yürümek pek zahmetli bir iş değildi. On, yirmi belki sayamayacağım kadar fazla otuz altılık adımlarla gözüme kestirdiğim yere, ufak pencerenin önüne geldim. İçimden milyonlarca kez kimsenin beni görmeden neler olup bittiğini anlamaya bilmem için dua ettim. En sonunda derin bir deniz havasını ciğerlerime hapsedip, kafamı buğulu camdan içeriye yavaşça uzattım. Gördüğüm görüntü ilk başta aklıma vuran, hırsızlık ya da soygun macerası değildi. Çok daha farklı çok daha tehlikeli şeyler. Ölüm yiyenler. Yaklaşık yirmi tane müşteri olduğunu var saydığım insanlar kapının önünde yan yana tedirgince dizilmiş, gözlerinden akan yaşları durdurmaksızın hıçkırarak çaresizliklerini o acımasız katillere haykırıyorlardı. Korku zaten ruhumda şu anda başka bir yer edinmişti. Ama yanı sıra kalbimin üzerine çöken yoğun keder gözlerimi anında doldurmaya başarmıştı. Hele bir de orda olup esmer bir kadının çocuklarını bırakmaları için haykırışı vardı ki, işte beni en derinden etkileyen oydu.
Annem hayatımda yarı var yarı yok gibiydi. On altı yaşıma kadar yanımda olmuştu. Üvey babamın sürekli çalışmalısın tavırları yanı sıra, her gece yanıma gelip sessiz hıçkırıklarımı durdurmam için beni avutuyor, benim iyiliğimi istediği hakkında bir sürü palavra uyduruyordu. En nefret ettiğim şeyler listesinde yanına altın yıldızlar çizilmiş alkol hayatta en değerli varlığımın yok olmasına sebep olmuştu. Bu yüzden hayatım boyunca ufak çocuklara bir hassasiyetim vardı. On altı yaş her ne kadar minimum bir yaş olmasa bile anne kaybetmenin ne acı bir şey olduğunu, o keskin hasreti nasıl yaşandığını çok iyi biliyordum. O zehrin tadını, içmeyen asla anlayamaz. Bu yüzden yıllardır kanayan yara kadının ricası üzerine daha bir hiddetlendi ve zehrini gözlerimden taşan yaşlarla birlikte yanaklarıma akıttı.

Ani bir hareketle yan tarafa çekilişim ve ağzımın bir elle kapatılması üzerine ayaklarımı yere vurup durmamı engelleyen güce vurmaya çalıştım. Beni susturmaya çalışan kısık sesi sinirlerimi bozmaya başlamıştı. En sonunda o da bu durumdan sıkılmış olacak ki beni olduğum gibi bırakmak için ufak bir anlaşma talep etti. “Bak eğer sessiz durursan ki bu senin sağlığın için, seni bırakacağım.” Sarı dalgalarımın başımla sallanmasını hissederek susacağımı belirttim. Ardından birkaç saniye sonra tekrar özgür bir dirençle, ama o kadar kendinden emin olmayan bir ifadeyle arkama döndüm. Gördüğüm kişi çok ta yabancı gelmemişti. Hatta kâffedeki o tanıdık ölüm yiyenden sonra onun burada olduğuna emindim. Kaşları buruşmuş bir halde bana bakarken konuşmaktan kendimi alamadım.

“Schneidér? Lanet olsun burada olduğunu biliyordum.”diye kısık bir biçimde tısladım. Elimdeki boşluğu hissedince korkudan yere attığım şemsiyeye göz gezdirdim ancak koşmadan önce ileride kalmış olmalıydı. Birkaç tur daha etrafa baktıktan sonra boyumla orantılı boyuna döndüm ve bir şeyler söylemesini bekledim.

“Chanell, ben bir ölüm yiyenim ne bekliyordun acaba sorabilir miyim?” ilk duyduğumda yersiz bir soru gibi gelmişti kulağıma ama düşününce cevap verilemeyecek kadar mantıklı bir soruydu. Sessiz bir iç çekişle bu durumdan kurtulacağım anı bekledim. Bir sorun çıkmadan bir uzaklaşsam… Bir şeyler zırvalayacaktım ki Maria’ nın mükemmel sesini işittim. Biraz da olsa azalmış adrenalin hormonları şimdi yine hararetle yükselmişlerdi.

“Schneidér? Bir sorun yok ya?” duraksadı. “Ah yoksa halledilmesi gereken bir ayak bağı mı var?” Benim burada olduğumu tahmin edermiş gibi varlığımı ayak bağı olarak sorgulamıştı. İlk tanıştığımızda da böyleydi evet. Soğuk bir ucube gibi uyuzluğunu bir rafa kaldırmayı hiç denemedi. Bende bir çaba gösterip onunla uzlaşmaya çalışmadım. Şimdiyse gözünde ayak bağıydım. Schneidér’ n gergin eli beni belimden tutup çaprazımızda kalan yoğun çalılığın arasına itelemeyi başarmıştı. Maria beni görmese bile kalbimin seri çarpışını duymasını bekliyordum. Zorlukla yutkunup gitmesini, asırlar gibi gelen dakikalar boyunca bekledim.

Dikenli yaprakların arasından zar zor izlediğim siluetler ses çıkarmaya başladı. “Bir sorun olup olmadığını sordum?” elleri zarif belinde birleşmiş kadın tehlikeli sesiyle Schneidér’ ı rahatsız ediyordu. Birkaç saniye etrafa bakındığındı ve ardından korktuğum başıma geldi. Gözleri bulunduğum yere yerleşti. Ardından uzun adımları beni buldu ve kavisli elleri saçlarıma yapışıp beni sobelettirdi. Saçımı çekişinden kaynaklanan bu acı, içime oturmuştu ve ses çıkaramıyordum. Yalvaran gözlerle Schneidér’ a döndüm. Bir şeyler söyleme çabasına girişti ancak daha bahanesinin ilk harfini bile edemeden Maria resmen beni sürükleyerek kuma yapıştırdı. Dinlemiyordu, dinlemeyecekti de. Benden asıl nefret etme sebebinin içten içe benden nefret etmesiydi, eve bütün sorun buydu. Ancak filmlerdeki tavır sahnelerini canlandıramayacak kadar korkuyordum. Seviyordum yaptım ya da bunun için beni öldüreceksen öldür ben hazırım falan hikâyelerini söylemek benden çok uzaktı. Asasını deri pantolonundan seri bir biçimde çıkardı. Sonum gelmişti. Tek bir büyüyle işim bitecekti. Bir süre bekledim. Hiç bir şey demedi. Hiçbir ses çıkmadı.

“Vay canına, demek beni lanetleyeceksin.” Ürkek ama kendini korumaya çalışan ukala sesini işitince çaresizce dizlerime gömdüğüm başımı kaldırdım ve neyin ona bunu yaptırdığını merak ettim. Yaşadığım ikinci bir şoktu. Schneidér uzun asasını Maria’ nın boynuna dayamıştı. “İçeri git.” Maria’ nın zor yutkunuşu onu içeriye gitmeye ikna etti ve koşar adımlarla uzaklaştı. Şaşkınlığımı destekleyen açık ağzımla tam bir moron gibi kurtarıcıma bakıyordum. Gerilmiş çene kasları biraz daha düzleşti ve elini bana uzattı. Elinden destek aldığım gibi ayağa kalktım. Teşekkür edecek, ya da boynuna atlayabilecek miydim kestiremiyordum. Ancak benim bir şey dememe kalmadan kesin emrini yüzüme vurdu.

“Buradan git, hemen.” Kafamı itaatkâr bir tavırla salladım ve koşar adımlarla uzaklaştım. Birkaç adımın ardından geri dönüp aklıma gelen ilk satırı seslendirdim. “Ayrıldıktan sonra seni böyle göreceğimi tahmin etmezdim.”
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://lanetlilertepesi.buygoo.net
Carlie Myracle
Astronomi Profesörü & Gryffindor Bina Sorumlusu
Astronomi Profesörü & Gryffindor Bina Sorumlusu
Carlie Myracle


Rp Sevgilisi : Yok.
Kan Durumu : Safkan
Uyruk : Amerikan.
Mesaj Sayısı : 39
Kayıt tarihi : 14/05/10

Dükkan Sahibi Alımları Empty
MesajKonu: Geri: Dükkan Sahibi Alımları   Dükkan Sahibi Alımları Icon_minitimeC.tesi Mayıs 15, 2010 1:16 pm

Rütbeniz veriliyor, iyi eğlenceler.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Scarlett Wittbrodt
Daoréx Bar Sahibi
Daoréx Bar Sahibi
Scarlett Wittbrodt


Rp Sevgilisi : Francois.
Kan Durumu : Safkan.
Uyruk : Fransız.
Mesaj Sayısı : 3
Kayıt tarihi : 15/05/10

Dükkan Sahibi Alımları Empty
MesajKonu: Geri: Dükkan Sahibi Alımları   Dükkan Sahibi Alımları Icon_minitimeC.tesi Mayıs 15, 2010 1:35 pm

Ad ve Soyad: Scarlett Wittbrodt.
İstenilen Dükkan: Francois ile anlaştık, Daoréx Bar'ı birlikte işleteceğiz.
Yaş: Rp yaşı 25. / yaş 17.
Örnek Rol Oyunu: Beatrice O'Bryne'ın ikinci karakteri, üstteki örnek rol oyunu;
Ölüm tüm ihtişamıyla karşımda duruyordu. Ağaçlardan dökülen yapraklar, toprağı hüzünle sarıp sarmalamıştı. Ve muhteşem ışık karanlıkta parladı. Ve karanlık bunu anlamadı.
Derin derin uyuyacaktım, evet, ama ancak çok sonra. Şimdiyse korkutucu varlıklarla dolu, sisli, puslu rüya gibi bir harikalar diyarına götürülüyordum.
Hemen derin bir uykuya dalacağımı sanıyordum, ama yaralı ruhum nefret, acı ve kinle şişmiş, ağzım sanki ölümü yemişim gibi bir tatla dolu, gözlerimi karanlığa dikmiş yatıyordum.
Sonunda uyku geldi, bütün derinliği ve tatlılığıyla. Beni gergin tutan sinirler çözüldü ve rüyasız bir karanlığın içine daldım.
Uyumanın, güç toparlamanın dışındaki her şeyin önemini yitirdiği o tatlı anın bilincindeydim; rüyalardan henüz korkmadığım anın.
Bir sesle irkildim. Sanki karanlığın tülü üzerimden kaldırılmıştı. Anında uyanmıştım. Daha gözlerimi açmadan elim asamdaydı. Sırtım ağacın gövdesine dayalı, yüzüm ormana dönük, nereden geldiği belli olmayan bir ışıkta yatıyordum.
Serin, taze havanın boynuma ve yanağıma dokunuşunu hissettim. Asamı sıkıca kavrayıp dinledim ve bekledim.
Gözlerimi odaklayamadım. Karanlık birden bire her şeyi örttü ve bu karanlığın içinden, saçları yüzüme düşen, üzerime eğilen bir siluet, yüzüme bakan bir erkek silueti belirdi önümde. Bu meleğimsi yüzü nerede görsem tanırdım.
Matthew’du. Eski sevgilim.
Yüzü benimkinden en fazla iki üç santimetre uzaklıktaydı. Serin ve yumuşak eli, insanüstü bir kuvvetle asamı tutan elimin üzerine kapandı. Kirpikleriyle yanağıma dokunarak, alnımı öptü.
‘’ Köpekbalığı suratlı ucube… ‘’ diye lanetledim onu.
‘’ Olanları kontrol edemedim, Daphne. ‘’ sesi yalvarır gibi ama şerefli, meraklı ve etkileyici bir güçle çıkıyordu, hal bu ki zayıf bir sesti, tonu çok gençti.
‘’ Seni gördüm. ‘’ dedim. Şiddetle kurtulmaya çalışıyordum. Ama eli beni kuvvetle tutuyordu ve sol kolumu altımdan çekip çıkarmaya çalıştığımda, bileğimi yakalayıp oradan da tuttu.
İşte, daha önceden içime çektiğim olağanüstü kokuyu yine duyuyor ve saçlarının yüzüme, boynuma dokunuşu içimden utanmaz ürpertilerin yükselmesine sebep oluyordu.
Başımı çevirmeye çalıştım fakat o, dudaklarını yanağıma yumuşakça, hatta neredeyse saygıyla dokundurdu.
Boylu boyunca benimkinin üstünde yatan vücudunu hissedebiliyordum. Kalbi, benim kalbime dokunuyordu. Beni aşağılayan ve içimdekini ateşleyen ürpertilerden hareket edemez olmuştum.
‘’ Benden uzak dur, pislik.’’ Diye fısıldadım. Korkmuyordum, öfkeden kudurmuştum, ama yavaş yavaş, omuzlarımdan başlayıp sırtımdan ve oradan da bacaklarıma yayılan, içimi parçalayan heyecan fırtınasını durduramıyordum.
Gözleri parıldıyordu. Gözkapaklarının titrediğini hissedebiliyor ama göremiyordum.
Porselene benzetmiş olduğum teninin bana deyince bir tüy kadar yumuşak olduğunu fark ettim. Ah, her tarafıyla tatlı ve sihirli maddelerle yapılmış bir bebek gibiydi. Ete ve kana özgü o yumuşaklıktan çok daha yumuşak, yine de ikisine özgü bir ateşle dolu. Bileklerimi tutarken aynı zamanda okşayan serin parmaklarının içinden nabzıyla beraber sıcaklık yayıyordu.
Bütün bu çılgınlığın ortasında, kendi karşı konulmaz arzumu kullanıp beni çaresiz bıraktığına dair bir fikir oluştu kafamda. Yüzümü ateş basmıştı. Bedenim ona hem karşı koymak hem de dokunabilmek için savaşıyordu, evet sarılmak ama yine de savaşmak.
Arzumdan kuvvet alıyordu. Bunu saklayamazdım. Ondan nefret ediyordum.
‘’ Neden? Ne için? ‘’ dedim, kendimi ondan çekerek. Kafasını kaldırdığında saçları yüzünün iki yanından üstüme dökülerek beni adeta bir koku denizinde boğdu. Bu doğaüstü zevk nefesimi kesmişti.
‘’ Kalk üzerimden ve cehenneme geri dön. Bana gösterdiğin bu merhametin anlamı ne? Bunları bana neden yapıyorsun? ‘’
Gözlerimden süzülen bir damla yaş onun yüzüyle buluştuğunda, endişeli bir şekilde bana baktığından emindim.
‘’ Bilmiyorum. ‘’ diye cevapladı zeki ve titrek sesiyle ‘’ Belki sadece ölmeni istemediğim içindir. Şuna bir bak, burası tahmin edemeyeceğin tehlikelerle dolu. ‘’ dedi göğsüme nefesini vererek. Kelimeler hızlanmış gibi ardı ardına geliyordu.
‘’ Belki fazlası da var. Olan her şeyi unut, hepsi kâbusmuş gibi, hiçbiri olmamış gibi unut; içindeki öfkeyi terk et. ‘’
‘’ Kes! Çirkin yalanlarını duymak istemiyorum.’’ Dedim kendimi tutamadan. ‘’ Öyle yapacağımı mı sanıyorsun? ‘’ dedim.
Başı önüne düştü. Saçlarında yüzüyordum. Serbest kalmak için çabaladım, ama boşuna. İmkânsız bir güce karşı koyamazdım.
Bir anda her şey karardı ve tarif edilemez bir yumuşaklık kapladı bedenimi. Ve sonra aklımı alıp götüren bir mutluluk seli…
Sanki çiçeklerle dolu, hafif rüzgârlı bir çayırın ortasına düşmüş gibiydim, bu yerden ve bütün acılardan çok uzakta. Nefes almasına izin verdim, dudaklarımı onunkilerden ayırarak.
Gözlerimi açtığımda o da yanıma uzanmıştı sessizce; ezilmiş yapraklar ve şikâyet etmeyen çiçeklerin üzerine düşmüş, dağınık saçlarıyla her şeyim. Ve birden nasıl bir oyunun içinde olduğumu anladım.
‘’ Seni yok edeceğim.‘’ dedim. ‘’ Yemin ederim yapacağım bunu. Seni cehennemin ağzına kadar kovalamak zorunda kalsam da…‘’
Elimi tuttu. Ondan kurtulmak için öyle uğraştım ki elim onun eline değdiğinde yanıyordu. Başımı yukarı kaldırıp meleğimsi yüzüne baktığımdaysa bambaşka duygularla titredim.
Bana sevgiyle bakarken gözlerinden yansıyan sessiz anlam, sanki bütün elementlerin çılgınca karışması gibiydi.
Aklımı toplamaya çalıştım. Hayır, hayır, tatlı rüyalara dalmak yok. Karmaşık duygularım beni deli ediyordu. Sonunda acı dolu bir çığlık attım.
‘’ Şşş. Sus. ‘’ dedi üzgünce. ‘’ Öyle güzel ve öyle cesursun ki. ‘’
‘’ Bunları duymak istemiyorum. ‘’
‘’ Şşş ‘’ dedi tekrar, ‘’ Bütün ölüleri ayağa kaldıracaksın. Bu neye yarayacak ki? ‘’ Sesi ne kadar da hüzünlü, içten ve ikna edici geliyordu. Sadece sesi bile, bir perdenin arkasından beni rahatlıkla kandırabilecek bir sesti.
Onun samimi, kocaman ve yumuşak gözlerini daha net görebilmem için biraz geri çekildi. Bir şaheserdi adeta. Öyle bir güzellik ki hedefine ulaşmak için ne sihre ne de bir iksire ihtiyaç duyardı.
‘’ Evet ‘’ diye itiraf etti, gölgede kalmış gözleriyle yüzümü süzerken, ‘’ sende öyle bir güzellik görüyorum ki kalbimi sızlatıyor. ‘’ dedi.
Mücadele ettim. Cevap verecek değildim. Bu gizemli cehennem ateşini besleyecek değildim. Gözlerimi açıp kapayıncaya kadar yanıma geldi. Tanrım, ona bakamıyordum bile. Karşısında eriyip gidebilirdim.
‘’ Sevgilim, buradan bir an önce gitmelisin, güvende olduğun yere. ‘’ Alnıma bir öpücük kondurdu ve…
Gitti.
Sırtüstü yatıyordum ve bileklerim onun ellerinin baskısından ağrıyordu. Gökyüzünü, yattığım yerden neredeyse göremiyordum. Yasak Orman’da yalnızdım. O yoktu. Ve ben kirlenmiştim, tüm bedenim kirlenmişti. Ruhum paramparça olmuştu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Lilith London Bennet
Okul Müdiresi & Tılsım Profesörü & Slytherin Bina Sorumlusu
Okul Müdiresi & Tılsım Profesörü & Slytherin Bina Sorumlusu
Lilith London Bennet


Kan Durumu : Safkan.
Uyruk : Amerikan.
Mesaj Sayısı : 34
Kayıt tarihi : 25/04/10

Dükkan Sahibi Alımları Empty
MesajKonu: Geri: Dükkan Sahibi Alımları   Dükkan Sahibi Alımları Icon_minitimeC.tesi Mayıs 15, 2010 1:38 pm

Kabul edildi, rütbeniz veriliyor.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://exhilaro.hareketforum.net
 
Dükkan Sahibi Alımları
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Profesör Alımları.
» Şifacı Alımları
» Sihirli Yaratık Alımları
» Sihir Bakanlığı Alımları
» Sihir Basını Alımları

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Exhilaro Rpg :: İrtibat Bürosu :: Seçim Alanı :: Yetişkinliğe Adım-
Buraya geçin: